(Yeni e Dergi'nin Aralık 2016 tarihli 2. sayısında yayımlandı)
1908-1914 yılları arasındaki
kısa ve karmaşık dönem Türkçe edebiyat için en ilgi çekici dönemlerden biri.
Saltanatın büyük kudret kaybına uğradığı bu “devr-i hürriyet”, önceki dönemin
keskin ve yoğun baskıcı ortamının ortadan kalkmasıyla bir kültürel karnavala
şahitlik ediyor. Tecrübe edilen siyasi heyecan ve birkaç yıl sonra yerini
şiddete bırakacak çoğulculuk kültür alanına, özellikle tiyatro ve edebiyata
kuvvetle yansıyor, ortaya bir tür “patlama” çıkıyor.
Abdülhamid ve Sherlock
Holmes söz konusu patlama döneminde yayımlanma imkânı bulan eserlerden
biri. 1911 yılında yayımlanmış hacimli (hatta devasa) bir polisiye olan eserin
yazarı dönemin en üretken kalemlerinden (aynı zamanda mütercim ve gazeteci),
Türkiyeli okurun daha çok Yoldaş Pançuni isimli mizahi romanıyla
tanıdığı Yervant Odyan. Eser 2014 yılında S. Şahin, B. Öztürk, D. A.
Büyükarman, A. Şahin ve Ş. Ayva’dan oluşan araştırma grubu tarafından gün
yüzüne çıkarıldı ve Everest Yayınevi tarafından Latin harfleriyle basıldı.
Abdülhamid ve Sherlock
Holmes bütün edebiyat tarihimiz içinde yayımlanmış hiçbir şeye benzemiyor.
Bu kısa yazıda Odyan’ın bin sayfalık eserini benzersiz kılan özellikleri elden
geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Roman, klasik whodunit
(kim yaptı?) tipi bir polisiye gibi başlıyor. Metne girer girmez bir suç
hikâyesiyle karşılaşıyoruz. 1904 yılının Ağustos ayında Sultan Hamid’in üç
hafiyesi Kandilli ile Vaniköy arasındaki bir evde ölü bulunuyor. Bu korkunç
olay hem halkta hem de Sultan’da büyük bir heyecan yaratıyor. İşin işin içinden
çıkamayan ve fena halde polisiye meraklısı olan padişah Sherlock Holmes’ü
(gerçek adı McClain) İstanbul’a yardıma çağırıyor. Burada da klasik “whodunit”
kurgusunu takip ediyoruz ve Sherlock başarıyla cinayetleri çözüyor. Ama metin
burada tipik bir polisiyeden bekleneceğin aksine bir çözüme ulaşarak
sonlanmıyor.
Bunun bir numaralı sebebi, sözü
kestirmeden söylersek, romanın fena halde Abdülhamid karşıtı bir perspektiften
yazılmış olması. Aslında polisiye kurgu altında Saliha Hanım önderliğinde bir
grup muhalifin “müstebit” padişaha karşı verdikleri amansız mücadele
anlatılıyor. Bu mücadele içinde “iyi muhalifler” karşısında “kötü padişah ve
adamları” kutupluluğu romanı belirliyor. Ve bu süreçte Sherlock da yavaş yavaş
taraf değiştirip, muhaliflerin tarafına geçiyor! Metin ilerledikçe Abdülhamid
karşıtlığı merkeze geliyor ve Odyan, Hamid’i ve onun ve çevresinin
fenalıklarını anlatmaya çalışırken metnin polisiye kurgusu zayıflatıyor ve onun
yerine politik mesaj öne çıkıyor.
Romanda cinayetlerin peşinde
nefes kesen bir tetkikat süreci izlerken bir yandan Abdülhamid’in devrilmesine
doğru giden tarihsel süreci Odyan’ın perspektifinden görme şansı da buluyoruz.
Arka planda isimleri değiştirilmiş olsa da gerçek figürler ve olaylar var ve
bunların olabildiğince ayrıntılı anlatılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Bunlar çok önemli ama metni
çok enteresan kılan şeyi başka bir yerde aramalıyız. Zira biz her ne kadar
elimizde Osmanlı Türkçesiyle yazılmış bir roman olduğunu düşünsek de, aslında Abdülhamid
ve Sherlock Holmes sadece Türkçede yayımlanmış bir metin değil. Bu bilginin
benim için en önemli kaynağı kitabın 1961 yılında Erivan’da yapılan Ermenice
baskısınının önsözü. Burada romanın Ermenice yazılıp hemen Türkçe, Yunanca,
Fransızca ve Arnavutçaya tercüme edildiği söyleniyor (Yıllar önce bu önsözden
haberdar olmamı sağlayan Sevan Değirmenciyan’a teşekkür etmeliyim). Aynı yıl
içinde beş dilde yayımlanmış bir roman! Bu bizim edebiyat tarihimizde
görülmemiş bir durum.
Peki metin ilk olarak hangi
dilde yazıldı, Ermenistan baskısının önsözünde yazılanlar kesinkes doğru mu?
Hem romana Seval Şahin’in yazdığı önsözden hem de çok değerli araştırmacı Erol
Üyepazarcı’nın yazdıklarından romanın Türkçe baskısında metnin Ermeniceden
çeviri olduğuna dair herhangi bir bilgiye rastlamadıklarını görüyoruz (Aslında
bundan şüphelenmemişler de). Sadece şu var, Erol Üyepazarcı romanın Türkçe
yazıldığını ve sonrasında Yunancaya tercüme edildiğini söylüyor. Metinde çok
sayıda yanlış sözcük kullanımı ve ifade bozukluğu olduğunu gösteren Üyepazarcı,
bunun da metnin yazarı Yervant Odyan’ın Türkçedeki eksiklerinden
kaynaklandığını düşünüyor. Hatta bazı yerlerde Ermenilerin Türkçe
kullanımlarını andıran ifadelere işaret ediyor.
Fakat ortada Üyepazarcı’nın
çıkarımlarını yanlışlayacak bir kaynak da var. Odyan, henüz Türkçede yayımlanma
şansı bulamayan Lanetli Yıllar adlı etkileyici tehcir tanıklığında sık
sık Türkçesinden şikâyet ediyor ve bir yerde Türkçe okuyup yazamadığından
bahsediyor! Bu durumda, eğer Odyan’a inanacaksak Abdülhamid ve Sherlock
Holmes Ermeniceden Türkçeye tercüme edilmiş olmalı (Ya da Odyan söylemiş,
başka biri yazıya dökmüş olabilir mi?).
İlginç bir başka nokta ise,
Odyan, Saliha Hanım’ın macerasını burada bırakmayacak ve bir yıl sonra, 1912’de
romanın devamını yayımlayacak olması: Saliha Hanım yahud Müstebite Karşı
Kahraman Osmanlı Ordusu. Bu sefer durum farklı, bu ikinci cildin Türkçe
versiyonunun dönemin nevi şahsına münhasır entelektüellerinden Süleyman Tevfik
tarafından çevrildiğini biliyoruz (Doğrudan Ermeniceden mi çevirdi? Kesin bir
cevabım yok). Yine Ermenice baskıda bu devam romanının önce Ermenice olarak
1912 yılında Püzantion gazetesinde tefrika edildiği, aynı yıl kitap
olarak basıldığı, sonrasında ise “birkaç dile çevrildiği” belirtiliyor. Yine bu
kaynaktan Saliha Hanım’ın Ermenice versiyonunun 1931’de İstanbul’da,
1938’te ise Beyrut’ta tekrar basıldığını öğreniyoruz.
Tüm bunlar neden önemli? Çünkü
muhtemelen Abdülhamid ve Sherlock Holmes’te o güne kadar hiç benzeri
görülmemiş bir edebiyat projesi ile karşı karşıyayız. Aynı anda birden fazla
Osmanlı dilinde yayımlanan bir roman duruyor önümüzde. Projenin sahipleri Abdülhamid karşıtlığını bir ortaklık olarak
kullanarak Osmanlı’nın farklı unsurlarının birliğine hizmet eden bir edebi eser
ortaya koymak istemiş; İstibdatı bir büyük öteki olarak tanımlayarak,
Osmanlı’nın etnik ve dini çeşitliğinin bir arada tutacak bir ortak zemin hayal
etmiş olmalılar (Yervant Odyan’ın şahsi projesi miydi yoksa? Ya da bir proje
değil miydi, sadece talep üzerine mi aynı anda bu kadar çok dile çevrildi?).
Tabii bu soruları cevaplamak için daha çok araştırmaya ihtiyacımız var.
Trajik ki sadece birkaç
sene sonra bu hayali kurmak imkânsız olacak ve Odyan’ın eseri, en azından
Türkiyeli okur için, yüzyıllık bir unutuluşa terk edilecek. Şimdi 2016 yılından
Abdülhamid ve Sherlock Holmes’e baktığımızda ise, karşımızda
sadece enteresan bir polisiye roman olmadığını; tüm bu yüzyıllık unutuşu ve 1908-1914
arasındaki renkli karmaşayı anlamak için özellikle edebiyat tarihçileri için
benzersiz bir örnek bulunduğunu görüyoruz. Ve tabii geç de olsa anlıyoruz ki,
bu benzersizliği anlamak için sadece Türkçeden yaptığımız gözlük yeterli değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder