5.5.13

Edebiyat ve Yoksulluk

1) 2000'lerin ilk on yılında edebiyatta yoksulluk temsilleri üzerine belirli bir eleştirel ilgi vardı. Muhtemelen yükselen refah devleti - sosyal devlet tartışmalarının bir uzantısı da olan bu ilgi son birkaç senede azaldı.

2) Yoksulluğun temsili üzerine düşünmek ister istemez başka bir tartışmayı çağırıyor: Yoksulun, yoksulluğun dili. Ama temsil üzerine düşünmek, yoksulun kendini ifade edişine ulaşmak ve gömülü bir dili keşfetmek anlamına gelmiyor. Bu da temsil analizini bir söylem analizinden ibaret kılıyor, bir anlamda tıkıyor.

3) Kent değiştikçe yoksulluk da değişiyor. Söz konusu eleştirel ilgi azalmasında ve tıkanmada yoksulluğun yeni halinin ya da hallerinin etkisi nedir? Aynı azalma yoksulluğu anlatma talebinde de var mı?

Bir + Bir'in Mayıs sayısında yayımlanan Nurdan Gürbilek'in Orhan Kemal ile Kemalettin Tuğcu'daki yoksulluk temsillerini çocuk kahramanlar üzerinden karşılaştırdığı yazıda bu notlara ve sorulara dair çok şey var:

"Büyük şehirlerdeki sokak çocuklarının sayısı hiç bugün olmadığı kadar çok olmamıştı. Ama onlar artık edebiyatın ısrarlı konusu olmaktan uzaklar. Şimdi şehrin tehlikelerine tek başına göğüs geren kimsesiz çocuklar değil, şehri tehdit eden tehlikeli bir kitlenin uzantısı olarak görülüyorlar. Artık karşımızda Tuğcu'nun "zavallı ama onurlu çocuklar"ı değil, Orhan Kemal'in elli yıl öncesinden haber verdiği gibi, hikâyeleri sübyan koğuşunda biten 'suçlu' çocuklar var. Bir üçüncü sayfa dehşetinin muhtemel adayları. Son yıllarda 'merhamet' sözcüğünü daha çok duyduğumuza bakmayın. Sınırlarını korumaya eskisinden çok daha düşkün eski sınıf için 'korku ve acıma'daki korku bileşeni çok daha şiddetli artık. Zenginlerle yoksullar uzun zamandır aynı mahallede birbirini görerek yaşamıyor. Şehirdeki dönüşüm vicdan yükünü çoktan azalttı. Metropol korkunun yeri merhametin değil.

Ama bugünün karanlığına işaret eden Tuğcu değil, Orhan Kemal'di. Kavşaklarda araba silen, kâğıt mendil satan, lokanta önlerinde karınlarını doyurmamızı bekleyen sokak çocuklarına yakından bakın: Orada tam kaybedecekken başarıya koşan Tuğcu çocuğunu değil, ('Suçlu'da Cevdet'i anlatırken kullandığı sözcüklere söylersem) 'mosmor öfkesiyle' Orhan Kemal çocuğunu göreceksiniz. Bir zamanlar Aslan Tomoson, Lefter, Frank Sinatra, Beniamino Gigli olmayı hayal eden, bugünse İbrahim Tatlıses, Rambo, Ronaldinho, Polat Alemdar olmak isteyen, karınlarını doyurmaya çalışırken başları eğilmesin diye diklenerek dilenen çocuklar. bir Orhan Kemal hikâyesinden çıkmış gibiler. Tek farkla: Bugünün varoş çocuklarının, yoksul çırakların, göç mağduru çocukların 'Sokakların Çocuğu'ndaki çocuksu 'Kırmızı Eşarp Çetesi'yle, 'Arkadaş Islıkları'ndaki 'serseri mayın'lıkla yatışması imkânsız artık."

(Nurdan Gürbilek. "Yoksulluk Lekesi". Bir+Bir. Mayıs 2013: s. 55)


Hiç yorum yok: