"Size bir anekdot anlatacağım. Çok eski bir dostumdan bir mektup aldım; yazdıklarımın tek bir kelimesine bile inanmadığımı söylüyor ve 'çünkü seni iyi tanıyorum ve çok neşeli biri olduğunu biliyorum' diyor; ki bu da ne kadar yanılabileceğimizin ispatıdır. Haletiruhiyem ne olursa olsun, bunu daima bir soytarı davranışı ardına gizlemeyi başarmışımdır. Sinirlerimin kölesiyim, ama bunu gizleyebilirim ve gizliyorum; bu komedi sayesinde de mesela mutlak bir ümitsizlik içinde bir akşam yemeğine gidip, orada hiç ara vermeden havadan sudan hikâyeler anlatabiliyorum. Bu edep midir yoksa bir savunma mekanizması mıdır bilmiyorum; her halükârda fizyolojiye bağımlılığım bu kadar ezici olmasaydı, bu yüzeysel neşeye başvurmama hiç gerek kalmazdı. Elbette madalyonun bir de öteki yüzü var. Kierkagard, bütün bir salondaki herkesi güldürdükten sonra evine döndüğünde, tek isteğinin intihar etmek olduğunu anlatır; birçok vesileyle benim de teyit etmiş olduğum doğal bir bunalımdır bu. Şimdi hatırlıyorum ki Fransa'daki ilk kitabımın çıkışından az sonra, hiç tanımadığım beş yazar beni yemeğe davet ettiler. Yemin ederim, yemek yediğimiz üç saat boyunca sadece taharet musluğu üzerine bir şeyler anlattım. Elbette kitabımdan söz etmemi bekliyorlardı ve evlerinde taharet musluğu bulunmayan Almanların bende yarattığı küçümsemeden söz ederken yüzlerindeki rahatsızlık ifadesini hâlâ hatırlıyorum. Ancak biriyle yalnız olduğum takdirde beni derinde etkileyen şeylerden söz edebilmemdendi bu: İki yalnızlığın iletişim kurmayı deneyebilecekleri o an."
(E. M. Cioran. Ezeli Mağlup. Çev. Haldun Bayrı. Metis, 2005: 86-87)
(E. M. Cioran. Ezeli Mağlup. Çev. Haldun Bayrı. Metis, 2005: 86-87)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder