24.7.13

Ve bugün bir köprünün tam ortasında.

21 Şubat 1930

"Birden başımı isimsiz varlığımdan kaldırıp, varoluş biçimimi açıkça biliverdim, sanki büyücü bir yazgı bendeki eski bir körlüğü ameliyat etmiş, bu ameliyat hemen sonuç vermiş gibi. Ve şimdiye kadar yapmış, düşünmüş, olmuş olduğum her şeyin bir tür aldatmaca ve çılgınlık olduğunu gördüm. Görmemeyi başardığım şeylerin karşısında dehşete kapıldım. Olmuş olduğum ve gayet açıkça görüyorum ki aslında olmadığım her şey beni yoldan çıkarmış.

Birdenbire bulutları delip geniş bir toprak parçasını aydınlatan bir güneş ışını gibi, geçmiş yaşamıma ışık tutuyorum; ve akla en uygun edimlerimin, en berrak düşüncelerimin, en mantıklı tasarılarımın, sonuçta doğuştan gelen bir sarhoşluktan, doğal bir çılgınlıktan, tam bir cehaletten başka bir şey olmadığını fizik ötesi bir şaşkınlıkla gözlüyorum. Bir rol bile üstlenmişliğim yok: O rolü benim için başkaları oynamış. Oyuncu bile değilmişim. O oyuncunun hareketleriymişim yalnızca.

Yaptığım, düşündüğüm, olmuş olduğum her şey bir teslimiyetler toplamından başka bir şey değilmiş; ya ben olduğumu sandığım sahte varlığa teslim olmuşum, çünkü ondan başlayıp dışa doğru hareket etmişim; ya da soluduğum havayla bir tuttuğum koşulların ağırlığına. Gözümün önündeki perdenin kalktığı şu anda, ansızın yapayalnız kalmış, kendini her zaman vatandaşı saydığı yerde sürgün olarak bulmuş bir varlığım. En içten düşüncelerimde bile, ben, ben değilmişim.

Bu durumda, hayatın karşısında alaycı bir dehşete, bir birey olarak bilincimin sınırlarını aşan bir şaşkınlığa kapılıyorum. Şimdiye kadar hatadan ve yanılgıdan başka bir şey olmadığımı, hiç yaşamadığımı, sadece zamanı bilinçle, düşünceyle doldurduğum ölçüde varolduğumu biliyorum. Ve kendimi gerçek düşlerle dolu uykudan uyanmış bir adam ya da deprem sayesinde, yaşadığı hücrenin aşina karanlığından kurtulmuş biri gibi hissediyorum.

Ve kendime ağırlık yaptığımı hissediyorum, evet, bilinçlenmeye mahkûm olmaya benzeyen bir ağırlık veriyorum üzerime, ansızın ortaya çıkan, vaktini hisseden ile görenin arasında, uyuklayarak gidip gelmekle geçirmiş, gerçek bireyselliğin kavramı bu.

İnsanın gerçekten varolduğunu ve ruhumuzun gerçek bir kendilik olduğunu hissettiği zaman içinden geçenleri tarif etmesi çok zor - o kadar zor ki, bunu insanlara ait hangi sözcüklerle yapabilirim, bilemiyorum. Hissettiğim gibi ateşim mi yükseldi, yoksa bir hayat uyuru olmaktan gelen ateşin etkisi birdenbire üzerimden mi kalktı, bilmiyorum. Evet yineliyorum, kendini birden, nasıl geldiğini bilmediği bir şehirde bulan bir yolcu gibiyim; ve belleğini yitiren, uzun süre bir başkası olarak yaşayan insanları düşünüyorum. Ben de çok uzun süreden beri -doğduğumdan, bilinçlendiğimden beri- bir başkasıydım ve bugün bir köprünün tam ortasında, ırmağa eğilmiş olarak uyanıyorum, şimdiye kadar olmuş olduğum her şeyden daha sağlam biçimde varolduğumu biliyorum. Ne var ki şehir bana yabancı, sokakları tanımıyorum, çektiğim acının ilacı yok. Dolayısıyla, ırmağa eğilmiş, gerçeğin beni terk etmesini, beni yeniden bir hiçlik ve bir yalan olarak, akıllı ve doğal olarak bırakmasını bekliyorum.

Bir an sürüp hemen geçti. Çevremdeki mobilyaları, eskimiş duvar kâğıdının desenlerini, tozlu camlardan içeri vuran güneşi yeniden görüyorum şimdi. Bir an gerçeği gördüm. Bir an bilinçli olarak, büyük insanların hayatta oldukları şey oldum. Onların sözlerini ve edimlerini anıyorum ve kendime Gerçeklik Şeytanı'nın bir an için bile olsa, onları da utkuyla sınayıp sınamadığını soruyorum. Kendini bilmemek, yaşamaktır. Kendini yanlış tanımak, düşünmektir. Ama o aydınlanma anında olduğu gibi kendini birdenbire tanımak, insanın, içindeki ruhumun bölünmez özünü, ruhun büyülü sözünü birdenbire kavramasıdır. Ne var ki, birden beliren bir ışık her şeyi yakar, kavurur. Bizi çıplak bırakır, kendi varlığımızdan bile soyundurur.

Bir an sürdü bu ve ben kendimi gördüm. Sonrasında o zamana kadar ne olmuş olduğumu bile söyleyemeyecek haldeydim. Sonuçta uykum geldi, çünkü bilmem nedendir, bana öyle geliyor ki bütün bunların vardığı nokta uyumak."


(Fernando Pessoa. Huzursuzluğun Kitabı. Çev. Saadet Özen. Can Yayınları, 2006: 50-52.)

Hiç yorum yok: