Elif Batuman'ın Amerika'da çok okunan The Possessed: Adventures with the Russian Books and the People Who Read Them'i (Ecinniler: Rusça Kitaplar ve Onları Okuyanlarla Maceralar) bir sürü enteresan şeyden bahseden tatlı bir kitap.
Her şeyden önce ilginç ve eğlenceli pek çok anekdot ve bilgi var kitapta. Hiçbir şeyi unutmamak isteyen zihin sürekli not defterine çalışıyor: Tolstoy 68 yaşında tenis öğrenmeye başlamış ve çarçabuk bir tenis bağımlısı haline gelmiş. Öğrendiği yaz boyunca her gün üç saat tenis oynamış. Bisiklete binmeyi de 60'larında öğrenmiş. Ne acayip adam. Dostoyevski Budala'yı 1869 yılında Floransa'da bitirmiş. Sonra Dresden'e dönmüş ve orada da Ebedi Koca'yı yazmış. Liste uzayıp gidiyor.
Kitabın genelinde Batuman, Stanford Üniversitesi'nde karşılaştırmalı edebiyat üzerine doktora yaparken başından geçenleri süreç içinde okuduklarıyla ve Rus edebiyatı tutkusuyla ilişkilendirerek anlatıyor (en azından kitap okuyucunun böyle düşünmesi niyetiyle kurgulanmış). Örneğin, Babel'den bahsettiği bölümde Babel'in yazdıklarından ve hayat hikayesinden, maceralı ve komik Babel konferansından, doktora yaptığı okulun ve bölümün hallerinden yan yana bahsediyor. Başka bir bölümde, Dostoyevski'nin Ecinniler'inden, Girard'ın üçgen arzu kuramınına ve oradan aynı sürede kendinin içine düştüğü karmaşık aşk macerasına bağlanıyor. Kitap boyunca kişisel macerasına edebiyatla bakıyor, edebiyata bakıp tecrübelerini hatırlıyor.
Neticede akıcı, zevkli, komik bir kitap. Pek güzel bir yaz okuması. Benim için kitabın kusuru odağın Rusça edebiyattan çok Elif'in macerasında olması, edebiyat bahsinin çok zaman yüzeyde, anekdot seviyesinde kalması. Rusça edebiyat denince, okur daha fazlasını bekliyor.
Her şeyden önce ilginç ve eğlenceli pek çok anekdot ve bilgi var kitapta. Hiçbir şeyi unutmamak isteyen zihin sürekli not defterine çalışıyor: Tolstoy 68 yaşında tenis öğrenmeye başlamış ve çarçabuk bir tenis bağımlısı haline gelmiş. Öğrendiği yaz boyunca her gün üç saat tenis oynamış. Bisiklete binmeyi de 60'larında öğrenmiş. Ne acayip adam. Dostoyevski Budala'yı 1869 yılında Floransa'da bitirmiş. Sonra Dresden'e dönmüş ve orada da Ebedi Koca'yı yazmış. Liste uzayıp gidiyor.
Kitabın genelinde Batuman, Stanford Üniversitesi'nde karşılaştırmalı edebiyat üzerine doktora yaparken başından geçenleri süreç içinde okuduklarıyla ve Rus edebiyatı tutkusuyla ilişkilendirerek anlatıyor (en azından kitap okuyucunun böyle düşünmesi niyetiyle kurgulanmış). Örneğin, Babel'den bahsettiği bölümde Babel'in yazdıklarından ve hayat hikayesinden, maceralı ve komik Babel konferansından, doktora yaptığı okulun ve bölümün hallerinden yan yana bahsediyor. Başka bir bölümde, Dostoyevski'nin Ecinniler'inden, Girard'ın üçgen arzu kuramınına ve oradan aynı sürede kendinin içine düştüğü karmaşık aşk macerasına bağlanıyor. Kitap boyunca kişisel macerasına edebiyatla bakıyor, edebiyata bakıp tecrübelerini hatırlıyor.
Neticede akıcı, zevkli, komik bir kitap. Pek güzel bir yaz okuması. Benim için kitabın kusuru odağın Rusça edebiyattan çok Elif'in macerasında olması, edebiyat bahsinin çok zaman yüzeyde, anekdot seviyesinde kalması. Rusça edebiyat denince, okur daha fazlasını bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder