7.9.11

Ezbere gerçekçilik ne ola ki?

Bizde edebiyat dergileri dosya yapmayı pek seviyorlar. Aslında kötü de yapmıyorlar. Herhangi bir konuda yoğunlaşmak, daha incelikli analizler yapmak için fırsat yaratıyorlar böylece. Ama bu dosyalarda sıklıkla aynı sorunla karşılaşıyoruz: Dosya konusuyla yazılar arasında açık ve çok da dert edilmeyen bir uyumsuzluk.

Sıcak Nal dergisinin 9. sayısında dosya konusu "Romanın Geleceği ve Ezbere Gerçekçilik". Başlıktaki ilk ibare (romanın geleceği) hakkında, Tao Lin'de tercüme edilmiş eğlenceli bir deneme dışında dosyada hiçbir şey yok. İkinci ibare (ezbere gerçekçilik) ile tam olarak ne kastedildiği ise hiçbir yerde açıklanmıyor, ayrıntılandırılmıyor.

Derginin açılış yazısında Süreyyya Evren, romanda ve öyküde 1990'ların başında deneysel, sınırları aşmaya meyilli bir "neşe" varken, aynı yılın ortasından itibaren "vasatistan"ın bu akışın önünü kestiğini iddia ediyor. Tam da bu dönemde bir "öykü patlaması" olduğunun söylendiğini ama bu patlamayı söz konusu vasatistan içinde yok olmaya yönelik bir patlama olarak okumanın ironik ve daha doğru olduğunu savlıyor.

Meseleyi öykü bağlamında Selçuk Orhan ve Melike Koçak değerlendirmiş. Koçak, yazısında 90'larda öykücülüğe ve öykü eleştirisine bakıyor ve Süreyyya Evren'i işaret ettiği "vasat"ı onaylıyor: "Özellikle 90'larda öykü patlamasından söz edilirken 'genç öykücüler bilmedikleri, yapamadıkları, beceremedikleriyle, sürekli eleştirilmiş ve öğüt bombardımanına tutulup belli bir dil-anlatım-kurgu ortalamasına çekilmeye çalışılmış" (14).

Buradan, ezbere gerçekçilik ile söz konusu "vasat"ın biçimi ve üslubuna dair bir şey kastedildiği anlaşılıyor. Ama "bir vasat dayatıldı" yargısının ötesinde, bu vasatın ne olduğu ve gerçekçilikle nasıl ilişkilendiği belirsiz kalıyor.

Dosyadaki öyküyle ilgili ikinci yazı olan Selçuk Orhan'ın "Öykünün Güdük Ağacı" başlıklı metni çok iyi bir eleştirel deneme. 90'lı ve 2000'li yıllardaki öykü patlamasının içindeki hakim alışkanlıklar ve dosyada hayaleti dolaşan "vasat", Selçuk'un yazısında bir ölçüde somutlaşıyor. Burada, dönem içinde öykünün nasıl basmakalıp yaklaşımlarla değerlendirildiğini ve öyküdeki nicel patlamanın eleştiri tarafından ne nicel ne nitel bir artışla karşılanmadığını görüyoruz. Yazıda varılan sonuç, dosyanın niyetini de açık ediyor:

"Günümüzden bakınca tablo kabaca şöyle oluşuyor: 90'lı yılların ve 2000'li yılların öykücülüğü aslında belki de 80'li yılların öncesinden tevarüs edilen bir editör, eleştirmenlik geleneği içinden biçimlendi ya da en azından meyvelerini bu kapalı bahçe içinde verme durumunda kaldı. Öykü yazarları kendi yapıtları ya da pratikleri üstüne kuramsal/kavramsal düzeyde tartışmaktan uzak durdular. Böylece öyküye yaftalanan kısıtlamaları verili kabul ettiler. Edebiyatın deneysel bir boşalma olmasından söz etmiyoruz; aslında, en basit düzeyde, sanatçının kendi sanatı üstüne eğilmede gösterdiği eksikliği vurguluyoruz. Birçok öykücü kendi sanatları karşısında genç hatta çocuk kalmayı tercih etmiştir" (11).

Peki ezbere gerçekçilik nerede? Neyin adı? 90'larda öyküde bir ortalama oluşması, bunun farklı arayışların önünü kesmesi, öykü üzerine zengin bir düşünce hayatının oluşmaması tamam ama bunun gerçekçilikle ne alakası var?

Dosyadaki ilk yazı bu soruya cevap verecekmiş gibi yapan bir başlık taşıyor: "Gerçek Ezber: Ezbere Gerçeklik". Ama Ali Karabayram'ın bu soyut ve takibi zor yazısı üç çağdaş sanatçının görsel işleri üzerinden gerçeklik algısının alt üst olmasını tartışıyor. Bu alt üst oluşun 90'lar öyküsündeki vasatistan'la alakasını kurmak benim için zor. (Kurabilenler kuranlara anlatsın lütfen.)

Dosyadaki son yazı ise büyük romancı William Gaddis'in hayatı ve eserleri üzerine betimleyici bir metin. Gaddis'i Türkiyeli okura tanıtmak olumlu bir çaba ama bu tanıtıcı yazının dosyadaki yeri ve işlevini anlamak da mümkün değil. Romanın geleceği Gaddis'te mi gizli, yoksa kendisi "ezbere gerçekçilik"le mi ilişkilendiriliyor bilmiyorum.

Sonuçta ilgi çekici yazılar var dosyada ama ezbere gerçekçilik bir yafta olarak ortada duruyor. Dosyayı hazırlayanlar bir "90'larda öykü" dosyası yapsalar ve diğer yazıları da dosya dışı yayınlasalar kimsenin diyecek sözü olmazdı herhalde.


1 yorum:

sureyyya dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.